18 Aralık 2015 Cuma

Çocuklar ve Sosyal Medya

Andy Warhol vakti zamanında "herkes onbeş dakikalığına meşur olacaktır " diye boşuna dememiş. 
Şu sıralar kafamı en çok kurcalayan konulardan biri bu. Hayır tabiki meşur olmanın yollarını aramıyorum. Onları zaten biliyorum 😉 kafama takılan konu bu yolda harcadıklarımız, gözardı ettiklerimiz.
 
Bu konuda en duyarsız bulduğum şey güzel çocukların buna alet olması. Hangi anneye sorsanız bu konuda net bir cevabı vardır. "Tabiki amacım asla bu değil" 
Değil mi? Kendi kendine kaldığında da aynı samimiyetsizlikle mi cevaplıyorsun bu soruyu acaba?
Herşey üç beş promosyon ürüne sahip olmakla başlıyor. Sonra iyi bir pazarlama zekasına sahipsen iyi paralarla devam ediyor. Bu sırada yapman gereken en marjinal halinle sahip olduğun en büyük varlığıda kullanarak mükemmel eş, mükemmel anne, mükemmel bireyi sergilemekten geçiyor.
Hergün yeni bir bebeğin meşur oluşlarını izliyoruz. Fotoğrafların altında iyi yorumlar gibi oldukça can sıkan yorumlarıyla beraber. Kötü yorumları silerek ileriki zamanlara bunları taşımaktan kurtuluyoruz. Çocuğumuz için çizilmiş mukemmel tabloda anılar bırakıyoruz belki de. Peki o gerçekten bunları anlayabilecek olgunluğa ulaştığımda hissedecekleri? Gerçekten bunları hiçe saymıyor muyuz?
Hepimiz bu olgunluğa ulaşana kadar bebeklik, çocukluk ve de ergenlik döneminden geçtik. Hatırladığınız kadarıyla durumu değerlendirirsek acaba geçmişte annelerimizin bu paylaşımları olsaydı biz şuan neler hissediyor olacaktık? İyi kötü herbir paylaşımınızla değerlendirmenizi istiyorum.
Sadece bununla da kalmıyor. Şuan gerçekten yüzbinlerin üzerinde fanı olan bu bebekler gittikleri bir çok yerde ilgi odağı. Tıpkı bir star gibi. Sahnede ışıl ışıl parlıyorlar. Her ne kadar bir anne için gurur verici olsa da acaba bu çocuğun gelişimindeki olumsuzlukları nelerdir? 
Bir gün herkes unutulur. Üretmeyen üretmeyi bırakan herkes kaybolup giderken bu bebekler büyüyüp sevimli hallerinden ergen hallerine geçtiğinde unutulup gitmeyecekler mi? Etrafında giderek azalan kitleyi anneleri onlara nasıl açıklayacak?
Çocuklarımız bizim için çok özel. Her anne baba için çocukları daha güzel. Onlar için hepimiz en iyisini, en güzelini istiyoruz. Yaptığımız şeyleri inşa ederken nasıl bir temelin üstüne oturttuğumuza dikkat etmekte fayda var. 
Bugun siz bebeğinizin herhangi bir markanın yüzü yapmaya çalışırken şuan piyasa da olan bir çok ünlü, bir markanın yüzü olup olmamak konusunda yüzbin tane stratejiyi gözden geçiriyor menajerleriyle. Bu bile izlediğiniz yol doğru bir yol olsa da profesyonel anlamda ciddi bir çaba harcamanız gerektiğini gösteriyor. Bugun için mevcut markadan alacağınız 500 - 1000 tl arası rakam ileri de çocuğunuzun geleceğinde kaybedebileceği yüksek değerleri silebilecektir. Ama en önemlisi onun kişiliğinin oluştuğu şu yılları çorba yaptığınız için çok daha büyük manevi tahribatlara neden olacaktır. 
Elbetteki çocuklarımızla ilgili kararları biz anne babalar alırız. Herkesin kararına saygı duymak zorundayız. Fakat saygı iyi bir eleştiriyle pekişir. Eleştiriye açık olmaksa karşı tarafın olgunluğudur. 
Elimizi vicdanımıza değil mantığımıza koyalım. Tüm bu olup biteni daha mantıklı değerlendirelim. Kendi haklarımızı savunurken bir çok platformda, çocuklarımızınkini çiğneyip geçmeyelim. 



17 Aralık 2015 Perşembe

Hangi işi yapsam karmaşası

Son yıllarda sürekli karşıma çıkan meslekler var. Bu konuyu yazmazsam hatrı kalır diye düşündüm. 
Neler mi?
Pastacı / kurabiyeci ( özellikle en şeker hamurlusu )
Organizasyoncu / süslemeci ( mümkünse en eminönü kokanı )
Fotoğrafçısı ( mümkünse en bebeklisi) 
Ivır zıvır satıcıları ( mümkünse en çin malı olanı )
Hangisini en çok sevdiğimden mi başlasam (!) yoksa sırayla mı açıklasam?
En güzeli sıradan bir konuyu ele alalım. 
Önce genel özelliklerine bakalım:
Hepsinin ortak bir noktası var. " çok sıkıldım. Neye sarsam" cılar.
Meslek gereği bir çoğuyla da arkadaşım. Atölyelerine ( ki bu bircoğu için ev olur) gitmişliğim o pis ortamları görmüşlüğüm var. 
Pastacılardan başlayalım. 
Hatırlar mısınız zamanında Uğur Dündar henüz kıçının kıllarını ağartmadan önce ekmekçileri pastaneleri lokantaları gezer bir bir kirli çamaşırlarını ortaya döker, hamam böcekli tezgahlara zoom yapardı. Hepimiz o dönem "ayy bu neyyy, böyyh" diyip tiksinmiştik yediğimiz şeylerden. Sonra ne olduysa o böcekli hamurların üstü şekerle cicili bicili kaplanınca unuttuk gitti, afiyetle de yer olduk. Sözüm meclisten dışarı tabiki hepsi böyle demiyorum. Ama hangimiz girdik ki mutfağına..
Hadi hijen konusunu bir yana itelim diyelim ki bu beni aşar. Peki ya siz şekersiz unsuz anneciler içiniz nasıl elveriyorda kendinize en kral muameleyi yaparken gelen konuklara eşe dosta çocuğa bu beşbin saat mıncıklanmış içi eminönü çikolatalı dışı çin malı kaplı şekerli pastayı yediriyorsunuz en çok da faturasını bile almadığınız isimsiz mekansız denetimsiz kişilerden?
Gerçekten şaşıyorum. 
Ah nerde o anneanne kurabiyesi babaanne böreği? Yok mudur kek kalıbından pasta yapıp ustune puding dokup muzla süsleyebilen yürekli?
Sektör bana kızacak belki ama allah aşkına şu tezi de bir açıklayıverin eliniz deymişken. Günümüzde bu mesleği okulunda okuyan mı yapıyor bu ulkede, yoksa dogurduktan sonra "ay kuzumdan ayrılamam" diyip kendi işinin patronu olma hayalindeki insanlar mı? Vakti zamanında hamileyken kışın çilek aşerdim diye paylaştığım bir fotonun altına. "Aa ama yapma hepsi hormonlu sen artık annesin düşünmen lazım " yazan şeker hamurlu kafada bir emektara " ee sende annesin niye çocuklara şeker hamurlu şeyler yapıp yediriyorsun" dediğimde beni engellediğini bilirim. 
Emektir iştir günahtır da herşeyin bir yolu yordamı yokmudur? Bu ülkede saglık bakanlığı diye bir kurum varsa bu insanlarda usulune göre çalışamaz mıdır? 
Bir diğer meslek dalı en sevdiğim: fotoğrafçılar. Ah ne diyim ki onlara? Hem üzülür hem de gülerim hallerine. Bu grup hakkında daha usluplu yazmak isterim. En çemkireni bu gruba girer çünkü. En çok da birbirlerini yerler. İki tüy bir balonla sanat yaptığını sananlar da en çok konuşanlardır. Yeni yetmelerin çoğu blogger peşinde koşar. Fantastik fotoğrafları 100 bin takipçili bir instagrammer tarafından yayınlandı mı gelsin paralar... Hem komik hem içler acısı. Ülkede temizlikçi kesimi bile ağız birliği yapmış tek fiyat çalışırken rekabet sandıkları işi yerlere serip fiyat kırarlar. 
Organizasyoncular için çok da söylenecek sözüm yok. Onların derdi de zor bir sürü kagıt içinde olmak. Eminönünün en kral dükkanını bulmak. Bu gruba girebilmenin en iyi yolu da "sayfama beklerim" cikeri izlemek o yolda ilerlemektir. 
Ya ıvır zıvır satanlara ne demeli? Çin malı malları bir web sitesi iki şekil fotoğraf bir de sosyal medya tanıtımıyla bire beş koyup satarlar. 
Taşı toprağı altın memleketin kabul de bu kadar da yüklenmesek be kardeş? 
Herkes yapmasa da tadı damağımızda kalsa.. Bu işlerinde bir değeri olsa. 
İki kıytırık kurs, bir a4 sertifikayla kendini kaf dagın doruklarına çıkarmasa insanlar. Hakkıyla yapanların da sanat duygusuna gem vurmasa..
Bugune bugun bu işlerin kıyısında kendi yağıyla kavrulan iki kuruş fazla iş için kimseye yalakalık yapmayan biri olarak söylüyorum. Sıkıldım. Bu işleri ucuz göstermenizden, hobi amaçlı takılıp piyasayı altüst etmenizden sıkıldım. 
Elinizde ki neyse bir kenara koyup öncelikle mesleğin hakkını vermek için kendinize çeki düzen verin. Bu bir hobiyse hobi kalsın. Yok iş modeliyse kurallarına göre gitsin. 
Herkes pastacı, fotografcı, organizasyoncu olmasın. Ivır zıvırcılar da bizi salak yerine koymasın. 
Bir de siz okurlar araştırıp ederken o üçyüz sen binbeşyüz neden diye soruyorsan. Cevabın sorunun içinde gizli olduğunu bir zahmet farket artık. Şimdi herkes dağılsın.
 

16 Aralık 2015 Çarşamba

Annelikte Yeterli Olmama Hissiyatı

Bir süredir anneyim. Yaklaşık 2.5 yıl oldu. Geçer dediğim bir çok kaygım artarak çoğaldı. Geçtiğini düşündüklerimin yerini yenileri aldı. Hergün biraz daha yetemediğimi farketmek fakat bu duruma alışmak çünkü bu durumun anneliğin ilk kuralı olduğunu artık farketmiş olmaktan geçiyor. 
Yaşanılan lohusa depresyonunun ardından doruk noktasına ulaşmış hormonlardan sıyrıldıktan sonra bile bitmeyen tek kaygı bu olsa gerek.
Şuan yaşadığımız dünyanın biz anneleri bu yetersizlik hissine itmesi kaçınılmaz. Çalışan bir anne olmak; evine, eşine ve diğer aile bireylerine özen göstermek, tüm bunların yanında sosyal, bakımlı ve ilgili görünmek neredeyse insan üstü bir güç gerektirmiyor mu? 
Emzirme döneminin saat başına denk geldiği dönemlerde unutamadığım şeylerden biri sosyal medyada benimle aynı dönemde anne olmuş ya da bir level daha önde olanları izlerken elimde tuttuğum aynaya "hadi bakalım buradan yak" diye attığım bakışlarımdı. 
Herkes en iyisi, en yeteneklisi, en bakımlısı ve herkesin çocuğuda film ve dizi sahnelerindeki iki pıspısa derin uykuya geçen en şukela bebesiydi. 
Bu annelerin hiçbirinin bir yardımcısı yokken ( kıi bu kulliyen yalan ) ben bakıcısı olup da anne desteği ve de eş ilgisi alan bir damızlıktım. 
Günler birbirini kovalarken tablonun bu olmayacagına inandim. Hala bilemiyorum belki de inanmak istedim. 
Neden diye sorduğumda bulduğum cevap kadın olmakla ilgili bir egodan öteye gitmedi. 
Yetersizlik hissi bir kadın için başarısızlıkla eş değerdi.
Kadın yetersiz hissettikçe daha mukemmel bir tabloyla çıkıyordu karşısında duran diğer kadınlara. 
Ben yapamadıklarımı anlattıkça etrafımda "aa yazık sana şekerim" ciler türedi. Röfreli saçlarını savurup manikürlü tırnaklarını sallayarak elini çenesine koyup dinlermiş gibi yapan, gözlerini kıstıkça küçümseme ve küçültme duygusunu  daha güçlü hissettiren..
Gel zaman git zaman bizim velette büyüdü işte. Dertler tasalar tabiki bitmedi de. Bakış açısı biraz şekillendi. 
Şimdi benimle aynı damızlık dönemine denk gelen o annelere dönüp bakıyorum. Hala aynı yeterlilik duygusuyla coştukça coşuyorlar. Bitmeyen bir egonun kumeleşerek artması. Bir tarafta tazecik anneler, anne adayları. Çaresizce cevap arayışları. Kendini değilde o hayatları benimseyişleri. Üzülüyorum. Hiç bitmeyecek olan yetersizlik hissi olgunluğuna ulaşmak yerine özendikleri ve aslında bir çok sahtelikleri de barındıran bir hayata özlem ve arzuya dönüşüyor. Bu insanları bir tık daha ileri bir karanlığa sürüklüyor. 
Oysa paylaşmak demek örnek olmak demek, olayı süsleyerek ve abartarak yansıtmak, olduğundan daha mukemmel göstermek demek değildir.
İster tanımadığınız bir sosyal medya fenomeni isterse yan komsunuz olsun gerçekten iyi niyetliyse sizi sürükleyeceği duygu bu tavırdan geçmemeli.
Her dönemin farklı bir deneyim olduğunu, her zorluğun kendine has bir olgunluk olduğunu göstermeli.
Hayat toz pembe olmadığı gibi annelik de toz pembe değil. Niyetimiz yaşadıklarımızı paylaşmak ve örnek olmaksa abartıdan uzaklaşarak saf halini yansıtarak olmalı. Benim beklentim bu..

İnstagram Dünyasında Farkedilir Olmak

Uzun süredir hayatımızda bir gerçek var. Ara ara girip fotograflarımızı paylaştığımız, beğeni aldıkça coştuğumuz ama beğenmeden gizli gizli takip ettiğimiz, sevinçlerimiz, kavgalarımız, takipçi ve like savaşlarımız... Hem eleştiren hem de yıllardır kullanan bir instagram fanatiğiyiz hepimiz. Buna ben de dahil. 
Biraz deneyim biraz gözlem ve biraz da teknik bilgime güvenim iyi bir instagram profilinin olmazsa olmazlarını kafamda sıraladım. Şimdi de kağıda dökmeye karar verdim. İtirazı olan yazsın. Kendinden birseyler bulan sadece gülümsemekle yetinebilir. 
1) paylaşılan her fotoğraf özenle çekilmiş olmali. Doğru ışık, doğru açı ve hatta doğru filtre
2) Profilin geneline bakıldıgında ister çiçek çekin ister böcek hadi olmadı çocuğunuzun kakasını.. Tüm fotoğraflar uyum içinde durmalı. Renkleri çekim açıları konsepti.. Çok benzer ya da uyumlu
3) diyelim ki çok marifetli değilsiniz bu dediklerimin hiçbirini de anlamadınız o zaman yapacağınız tek bir şey var. "Yardırmak" evet aynen böyle yapmak. Etrafa kalpler de dagıtabilirsiniz. Uyduruktan bir kavga da türetebilirsiniz. 
4) güzel olan seksi olan davetkar olan o da olmadı marjinal olan her zaman dikkat çeker. Kahve mi çekiyorsunuz onu bir de güzel bacaklı hala kızıyla çekin. Hazır kış aylarındayken noel konseptli bir çorap ve mümkunse beyaz çarşaflı bir yatakta olsun.
5) tag koymak işin olmazsa olmazı. Ama öyle milyon tane tag koyarsan tadı da kaçıyor. Ne yani takipci mi arıyorsun durumuna düşmek var. Az ama öz, yerinde ve sevimli olacak. Gerektiğinde bir cümleni kelime kelime taglemeli yeri geldiğinde tüm cümleyi tek bir kelime gibi yazıp insanların dikkatini çekmelisin. Ha bir de yeri gelmişken, fazla tag koyacaksan bile işin bittiğinde bir iki güne sil gitsin onları.
6) ya çok aşık olacaksin ki bu riski ( mutsuz olmak mutlu olmaktan daha çok dikkat çekiyor) ya da her daim kanatlanan bir özgür kuş. İstemem ama yan çepli.
7) çocuk varsa hele en kralı sensin. Yoksa  yapma aşaması, hamilelik ilanı, göbek buyutme evresi, dogumda sancı sahneleri derken yürür gidersin.
8) diyelim ki bırak cocuğu evli bile değilsin  ee ne olacak sen instagrama girmeyecek misin? Olur mu öyle şey modadan yürü, kahveden yürü, kediden köpekten yürü..Sana kalmış..
9) Zenginlik! Evi güzel olmayan zengin durmayan ben bir instagramer görmedim duymadım. Öyle profiller gördüm ki sanırsın kocası bacısı altına sürgü koyuyor sıçsın diye, onune tepsi koyuyor yesin diye. O kadar yerinden kalkmıyor ve aynı kareyi çekiyor ki. Ama o da haklı her fotoğraf 5000 beğeni alacaksa birbirinin aynısı olmasına rağmen buradaki hata paylaşanda mı?
10) yan açılı selfie çek. Düzeltme yan açılı kırık boyunlu selfie (ler) çek. Altına da arda erel den sözleri koy. Bak kaç beğeni alıyor?
11) spor kıyafetleri olmayan kaç instagramer kaldık? Gerekirse takipcin için sabah 5 te kalk ( foto çek sonra yine yatarsın)
12) tabikiiii yediğin içtiğinin tabakları ( ama bu biraz eskidi ) onun yerine şekersiz hayat, unsuz çokalat gibi şeyler türedi. 

Uzar gider liste. Şimdilik aklıma bunlar geldi. Blogger ya da instablogger o da olmadı instagramer ol. Ne olursan ol hakkıyla ol. Miş gibi yap kralı ol. 
Fit ol, güzel ol, bakımlı ol, mumkunse zengin ol olamasanda zengin göstermiş ol. İdol olmak bunu gerektirir..


Merhaba

Uzun süredir yazı yazmayan eski bir bloggerım. Daha blogger olmak beş para etmezken, kısacası buralar dutluk iken ben yazıyordum. Sonra işler güçler çoluk çocuk derken yazmaya ara verdim. Şimdi yeniden yazmak; araştırdıkça, öğrendikçe sizlerle paylaşmak ve biraz da eleştirmek için geri döndüm. Niyetim daha gizli bir kimlikle yazmak. Çünkü şuanda var olan alıp başını giden sürekli markaları öven bir blogger olmak istemiyorum. Daha samimi daha gerçekçi ve bazen de eleştirerek yazmak kısaca daha tarafsız durmak istiyorum. Bunu yaparken kimliksiz olmak kendimi daha rahat hissetmemi saglayacak gibi.. Bilmiyorum şimdilik bu.. 
Takip etmek isterseniz bir de instagram hesabım olacak * unblognote * ismini aratmanız yeterli.